İslam’ın doğal olarak kadın düşmanı olup olmadığı sorusu, sıklıkla modern zamanlardaki cinsiyet eşitliği ve kadın hakları tartışmalarında ele alınan bir konu olmuştur. Bu yanlış anlamalar, İslami öğretilerin ve uygulamaların bazı yönlerinin sınırlı ya da çarpıtılmış bir şekilde yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Aşağıda, İslam’da kadının rolünü, Kuran ve Hadislerin cinsiyet eşitliği hakkındaki gerçek görüşlerini inceleyecek ve İslam’da kadın haklarıyla ilgili yanlış anlamaları ele alacağız.
En yaygın yanlış anlamalardan biri, İslam’ın kadınları baskı altına aldığı ya da doğal olarak kadın düşmanı olduğu yönündedir. Eleştirmenler, kadınların haklarını kısıtlayan gibi görünen bazı Müslüman çoğunluklu ülkelerdeki kültürel uygulamaları sıklıkla gündeme getirmektedir, örneğin sürüş, eğitim veya istihdamla ilgili sınırlamalar. Ancak, kültürel uygulamalar ile İslam’ın öğretilerini ayırt etmek önemlidir. Bu uygulamalar genellikle dini prensiplerden ziyade tarihsel, kültürel veya politik faktörlere dayanmaktadır.
İslam’ın öğretileri, doğru yorumlandığında, kadınların onurunu, saygısını ve haysiyetini vurgular. Kuran ve Hadislerde, Allah katında erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlik vurgulanır ve kadınların eğitimi, mülk edinme ve toplumda yer alma hakları konusunda açık bir rehberlik sunulur.
Kuran, İslami hukukun temel kaynağı olup, kadınların değerini ve haysiyetini onaylayan birçok öğreti sunar. Kuran, erkekler ve kadınların Allah katında eşitliğini defalarca vurgular ve onların Allah’a ibadet etme ve doğruluğa ulaşma konusunda ortak sorumluluklarını belirtir. Erkekler ve kadınlar arasındaki eşit ruhsal statüyü vurgulayan bazı önemli ayetler şunlardır:
Bu ayetler, Kuran’ın, ailede ve toplumda erkekler ve kadınlar arasında karşılıklı saygıyı ve işbirliğini desteklediğini açıkça gösteriyor. Erkekler ve kadınlar arasında farklılıklar olabilir, ancak bu farklılıklar üstünlük veya aşağılık değil, tamamlayıcıdır.
İslam, 7. yüzyılda vahiy edilmeye başlandığında, kadınlara o dönemde devrim niteliğinde birçok hak tanımıştır. Bu haklar arasında mülk edinme hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı ve politik ve sosyal hayata katılma hakkı bulunmaktadır. İşte bazı önemli örnekler:
Bu haklar, İslam’ın özünde kadınlara saygı, haysiyet ve özerklik sunduğunu göstermektedir. İslam’ın kadınları baskı altında tuttuğu iddiası, Kuran’ın açık öğretileri ve Peygamber Muhammed’in (sav) uygulamalarıyla çelişmektedir.
İslam, toplumdaki kadınların rollerine büyük değer verir. Kadınlar, ailenin temel taşı olarak görülür ve anneler, kızlar ve kız kardeşler olarak saygı gösterilir. Peygamber Muhammed (sav) şöyle demiştir: "Cennet annelerin ayaklarının altındadır," bu da İslam’ın kadınlara, özellikle annelik rolünde büyük saygı ve onur verdiğini vurgular.
İslam tarihinde, kadınlar eğitim, tıp, politika ve ticaret gibi birçok alanda topluma önemli katkılarda bulunmuşlardır. Hz. Hatice (ra), Peygamber Muhammed’in (sav) ilk eşi, başarılı bir iş kadınıydı ve İslam’ın ilk yıllarında büyük bir destekçisiydi. Aişe (ra), Peygamber’in bir diğer eşi, önde gelen bir alim ve bugün Müslümanlara rehberlik eden birçok Hadisin kaynağıydı.
Modern İslam toplumlarında, kadınlar hayatın her alanında önemli katkılarda bulunmaya devam etmektedir, liderlik, akademi, tıp ve sanat gibi. İslam, kadınların toplumda aktif bir şekilde katılımını teşvik ederken, rollerine ve onurlarına saygı göstermeyi sürdürmektedir.
İslam’ın doğası gereği kadın düşmanı olduğu iddiası, çoğunlukla bazı İslami uygulamaların yanlış anlaşılmasından veya yanlış yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin, bazıları kadınların örtünmesi (başörtüsü takmak gibi) ya da bazı ülkelerde cinsiyet ayrımının baskı sembolü olduğunu savunmaktadır. Ancak, İslam’da başörtüsü, baskı değil, tevazunun ve onurun bir sembolüdür. Kuran, hem erkeklere hem de kadınlara mütevazı giyinmelerini ve birbirlerine saygılı davranmalarını öğütler (Sura An-Nur 24:31). Başörtüsü takmak, bir Müslüman kadının Allah’ın rehberliğini takip etmeyi seçerek yaptığı kişisel bir tercihtir.
Ayrıca, bazı toplumlardaki cinsiyet ayrımı, genellikle İslam yasalarından ziyade kültürel normlara dayanmaktadır. İslam, erkekler ve kadınların birbirleriyle etkileşime girmemelerini zorunlu kılmaz; aksine, etkileşimlerinde tevazu ve karşılıklı saygıyı teşvik eder. Kuran, ruhsal değer, ahlaki sorumluluk ve Allah’ın huzurunda ödüller konusunda erkekler ve kadınlar arasında eşitlik teşvik eder. Hem erkekler hem de kadınlar, yaptıkları işler için eşit derecede sorumludur ve doğrulukları için eşit ödüller vaat edilir.
İslam’ın öğretileri, Allah katında erkekler ve kadınlar arasındaki eşitliği vurgular. Rollerde ve sorumluluklarda farklılıklar, üstünlük ölçütü değil, tamamlayıcı görevlerin bir göstergesidir. Kuran şöyle der: "Ve kadınlar için, onlardan beklenenle benzer haklar vardır, makul olarak" 2:228。